Etki Mekanizması

Bir insanın en büyük organı olan derinin, birçok fonksiyonu bulunmaktadır; vücudu dış çevre ile bağlar ve aynı zamanda izole eder. Stratum corneum cildin ana koruyucu elementidir; Dış ve iç ortamlar arasında bir zardır. Toplam kalınlıktaki cilt ile karşılaştırıldığında, stratum corneum nispeten incedir. Cildin durumunu ve görünümünü gösteren en görünür dış tabakadır. Stratum corneum, patojen mikroorganizmalar ve zararlı UV ışınlarına karşı cilt / epidermisin daha derin katmanlarını korur. Dış yüzeye yaklaştıkça, stratum korneumun yapısı daha az kompakttır. Ayrı ayrı hücreler bölünür, gevşer ve küçük miktarlarda soyulur. Bu, dikkati çekmeyen, sabit bir cilt yenileme işlemidir. Yetişkin bir kişi her gün yaklaşık 10 gr kadar deri kaybeder. Yeni hücreler eski ve hasar gören hücrelerin yerini alır ve epidermisin küçük kusurları, iz bırakmadan yok olurlar. Gençlerde epidermisin canlanması süreci ortalama 26-28 gün sürmektedir. Yaş ilerledikçe süreç daha uzun sürebilir. Stratum corneum’un yapısı ve suyun engellenmesi yeteneği, uygun bir nemlendirme seviyesinin sağlanmasında kilit faktördür. Stratum corneum’daki doğru su miktarı cildin dökülmesine, enzimlerin işleyişine ve vücudun nemlendirici maddelerin oluşumuna katkıda bulunur. Stratum corneum, suyun kontrolünden sorumludur ve daha derin tabakalardan doğal nem akışını düzenler. Bir dereceye kadar genetik yatkınlıklar cildin görünümünü etkiler, ancak bunun durumu hem iç hem de dış bakım yöntemlerine bağlıdır. Cildin durumu çevre faktörlerinden ve yaşam tarzından etkilenir. Örneğin yanlış yapılan diyet cildin görünümünü ve çeşitli kimyasal ve fiziksel uyaranlara olan tepkisini olumsuz etkiler. Cildin görünümü insan vücudunun durumunu yansıtır. İşte bu nedenle, sağlıklı bir yaşam tarzı uygulamak, stresten kaçınmak ve uygun nemlendirme sağlamak cildin görünümünü etkilemektedir. Hormonlar, bakteriler veya ilaçlar lekelerin, sivilcelerin gelişimini veya cilt hastalıklarının gelişimini etkileyen faktörlerden sadece biridir. Hemen herkes yaşamının belirli bir döneminde bu rahatsızlıklardan etkilenmiştir.

İnsan derisi, çeşitli kimyasallarla temasa ve insan vücudunun işleyişinin bir sonucu olan reaksiyonlara, (ör. stres veya yanlış diyet) karşı hassastır. Memelilerde, epitel doku çoğu patojenin girişini engeller. Bu engelleyici savunmada sadece deri değil, sindirim, solunum, idrar ve üreme yollarını astarlayan müköz zarlar da rol oynamaktadır. Müköz zarların belirli hücreleri, mikroorganizmaları ve diğer partikülleri yakalayan mukus denen kıvamlı bir sıvı salgılarlar. Nefes borusundaki silli epitel hücreleri, mukusu ve mukusta yakalanmış mikropları yukarı doğru süpürerek akciğerleri enfeksiyondan korumaya yardım eder. Tükürük, gözyaşı ve dışarıya açık olan çeşitli epitelleri yıkayan mukus salgılar, yıkama işlemiyle fungus ve bakterilerin yerleşmesini engellerler. Vücut salgılarının mikrop girişini fiziksel olarak engelleme işlevlerinin yanı sıra, çoğu mikroorganizma için düşman bir ortam oluşturmaları da söz konusudur. Tükürük, gözyaşı ve müköz salgılardaki lizozim, gözlerin çevresindeki ve üst solunum yollarındaki açıklıklardan girecek duyarlı mikropların hücre duvarlarını parçalar. Sudaki, besin içerisindeki ve yutulan mukustaki mikroplar, midenin asit ortamıyla da mücadele etmelidir; midenin asidik ortamı onların çoğunu daha bağırsaklara geçmeden önce öldürür. Benzer şekilde, yağ ve ter bezlerinden gelen salgılar, insan derisine pH’sı 3-5 aralığında değişen bir asitlik kazandırmaktadır; bu asitlik düzeyi, çoğu bakterinin üremesini önlemek için yeterlidir. Biyoderm® gibi bitkisel çözeltiler yapılan çalışmalarda içerdikleri quercetin gibi tanenler ile asitlik düzenleyici olarak da işlev görmektedirler (Aleksic & Knezevic, 2014).

Yanık da bir çeşit deri travmasıdır. Yanıkların lokal tedavisinde çeşitli ajanlar kullanılmaktadır. Her ajan genellikle bir veya daha fazla komplikasyonu hedefler, yanık yarasından sonra ortaya çıkar ve yanığın iyileşme sürecini hızlandırır. Bu ajanlardan biri olan ve Biyoderm®’in aktif maddelerinde quercetin meyve ve sebzelerde yaygın olarak bulunan flavonoidlerden biridir. Quercetin çok iyi bir nemlendiricidir. Bilinen en eski nemlendiriciler (humektantlar) tuz ve şekerdir ve genellikle bu maddeler haricen kullanıldıklarında etkilidirler. Nemlendiriciler aynı zamanda gıda koruyucu olarak da işlev görürler. Topikal olarak uygulanan humektantlar trans-epidermal su kaybını engelleyen bariyerler olarak işlev görürler. Her koşulda mekanik bir bariyer oluşturarak derinin kapalı bir yapıda olmasını temin ederler (Madison, 2003) ve vizko-elastikiyeti arttırırlar (Kapoor & Saraf, 2010). Quercetin buna ek olarak aynı zamanda deriyi UV ışınlarından koruyan ve cildin oto-savunma sistemini harekete geçiren çok özel bir nemlendiricidir (Hatahet et al., 2016). Biyodermin® de etkinliği ve çalışma mekanizması litarütürden ve uygulamalardan da anlaşılacağı gibi daha ziyade fiziksel bir bariyer olarak deriyi kaplamak şeklinde ortaya çıkmakta ve quercetin ve diğer tanenler sıvı kristaller gibi etki göstermektedir. Flavonoidler zaten deri tarafından fazla emilmezler (Epstein, 2009) o nedenle daha ziyade bir bariyer ve jelatin flm gibi bir tabaka ile yüzey oluştururlar (Guillen-Gomez et al, 2007). Etnobotanik çalışmalarda da Biyoderm®’in de elde edildiği bitki olan murt (Myrtus communis) yaprakları ve tohumlarının halk arasında benzer biçimde kullanıldığını gösterilmektedir.

Myrtus‘un halk tıbbında geleneksel olarak kullanımı çok çeşitli olmakla beraber yaygın olarak farklı metodlar ile elde edilmiş solüsyon ya da kremlerin hazırlanması ya da doğrudan cilt üzerinde bitkinin konularak bekletilmesi biçiminde topikal uygulama yapılmasıdır. Genellikle açık yaralardan ziyade yanık, kızarıklık ve alerjiye karşı uygulama yapıldığı görülmektedir ayrıca bazı bölgelerde içerdiği tanenlerin verdiği hoş koku ve boyar madde özellikleri nedeniyle kozmetik ürünü olarak da kullanılmaktadır (Oğur, 1994; Aleksic & Knezevic, 2014).  Bazı çalışmalarda bu solüsyonların başta sivrisinek olmak üzere çeşitli böceklerde repellent etkiye sahip olduğu, sivrisinek sokması gibi durumlarda ortaya çıkan deri tepkilerinin etkilerini azaltıcı olduğu gösterilmiştir (Alipour et al., 2014). Bir hastalığın ya da sorunun önlenmesi bazen tedaviden çok daha değerlidir. Biyoderm® oluşturduğu fiziksel bariyer ile pişik ve alerji gibi rahatsızlıkların oluşmasını baştan azaltabilme özelliğine ve derinin doğal florasını muhafaza etme ve bunlara sebep olan dış etkenleri önleme özelliğine de sahiptir. Myrtus’un içerdiği diğer flavonlar, flavonoller, flavanonenler, uçucu yağlar ve hem hidrolize edilebilen ve hem de yoğun tannenlerin aktiviteleri incelendiğinde çok farklı etki yolları ile aktivite gösterdiği bilinmektedir. Polifenoller ligninler dışında özellikle hidrolize olmayan yoğun özellikte tannenler nedeni ile çok iyi humektantlar olarak bilinmekte ve halk arasında yüzyıllardır kozmetik ve bakım ürünü olarak kullanılmaktadır. Özellikle son on yılda bu nedenle çok yoğun çalışmalar yapılmakta ve deride nemlendirici, koruyucu, canlandırıcı özellikleri dermatoloji ile ilgili çalışmaların farklı bir bakış açısı ile devam edilmesinin yolunu açmıştır. Tannenlerin bir kısmı geleneksel olarak boya yapımında da kullanımlarını temin eden yoğun yapıları nedeni ile mekanik bir bariyer olarak cildi dış fiziksel etkenlerin olumsuz etkilerine karşı koruduğu gibi aynı zamanda sağladığı örtü benzeri koruyucu kılıf ile deri üzerinde ortaya çıkan olumsuzlukların giderilmesine yardımcı olmaktadır. Özellikle catechin gibi içerdiği bazı maddeler bu özelliğin ortaya çıkmasına neden olmaktadır. Deride kırışıklık oluşması da önemli bir sorundur. Deride dış tabakada su miktarının korunması sağlıklı cilt için en gerekli ön koşullardan birisidir. Bazı alkaloitler kan damarlarını daraltarak astrinjen etkiye neden olurken, alkol ve gliserol gibi maddeler dokulardaki suyu hapsederek benzer etki gösterirler. Çinko benzeri metalik astrijenler ise dokuların üst üste birikmesini sağlayarak etkilidirler. Çoğu polifenoller ise mekanik bir etki ile suyu muhafaza etme özellikleri ile astrinjen etkiye dolayısı ile cilt bütünlüğünü koruyucu özelliğe sahiptirler.  Bu konuda yapılan çalışmalar murt bitkisinin kullanımını özendirmektedir. Konu ile ilgili geniş derleme çalışmaları yakın dönemde yayınlanmış olup deri üzerindeki tedavi hızlandırıcı etkilerin daha ziyade mekanik bir bariyer oluşturarak bunun alt kısımda yer alan izole bölgede asidik ve oldukça nemli ortamda olumlu etkinin oluşturulduğu gösterilmektedir. Burada özellikle yukarıda da özetlendiği şekilde çeşitli araştırmalardan elde edilen sonuçların gösterdiği gibi catechin, quercetin ve salicyclic acidin etkili olduğu literatürde bildirilmiştir (Geniş bir derleme için bkz. Aleksic & Knezevic, 2014).